1930’ların İstanbul’unda Kemal Tahir’le gezmek
Kemal Tahir’in, dönemindeki pek çok yazar ve şair gibi hayatının bir döneminde gazetecilik yaptığını biliyoruz. Üstelik Kemal Tahir’in gazeteciliğinin, dahası gazetecilik yıllarında yazdığı yazıların, gezdiği yerlerin ve röportaj yaptığı insanların onun geçmiş hayatından izler taşıdığını da söyleyebiliriz. Zira Kemal Tahir okulu bıraktıktan sonra uzun bir müddet bekar odalarında, sabahçı kahvehanelerinde aç biilaç yaşamış, yoksulluktan perişanlık çekmiş bir gençtir. Bu yüzden, yazdığı yazıların ağırlıklı olarak yoksullara, suçlulara, sokaktaki, mahkemedeki itiş kakışa dair olması akla başka bir şey getirmez.
Tabii burada bir ayrıma gitmekte fayda var: Kemal Tahir’in cezaevi hayatı öncesi ve sonrası. Bu ayrım bize sadece hapiste geçen yılları anlatmaz. Kemal Tahir, Donanma Davası kapsamında Nâzım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı başta olmak üzere bir grup insanla cezaevine yeni bir şair olarak girer, 12 yılda dört beş cezaevi gezer ve nihayetinde oradan usta bir romancı olarak çıkar. Hal böyle olunca onun cezaevi öncesinde ve sonrasında yaptığı gazetecilik de değişir.
Geçtiğimiz günlerde Ketebe Yayınları etiketiyle yayınlanan ‘Yüz Bin Çiçek Saksısına Bakan On Adam’ adlı kitap da Kemal Tahir’in tutuklanmasından önceki döneme dair yapılan bir çalışmadır. Kemal Tahir’in 1936-1937 yılları arasında Son Posta gazetesinde yazdığı yazıları ve yaptığı röportajları bir araya getiren bu kitabın proje yöneticisi ise İsmail Coşkun’dur.
‘İÇ GÜVEYSİ, İKİ BOŞ BAVULLA, BİR SÜRÜ KİTAP SAHİBİ ADAM DEMEK’
Kitap, çeşitli yazı dizileri ve birbirinden bağımsız yazı ve röportajlardan oluşmaktadır. Bunlardan ilk karşımıza çıkanı “Şair ve Romancılarımız Bu sene Bize Ne Okutacaklar?” başlıklı beş yazıdır. Kemal Tahir bu seride Nâzım Hikmet, Suat Derviş, Nurullah Ataç, Yusuf Ziya gibi pek çok kalem erbabıyla görüşür, onlardan ne üzerine çalıştıkları öğrenmek ister. Örneğin Nâzım ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nı yazmaya başladığını ve Şeyh Bedrettin’i bir sembol olarak aldığını belirtir. Onun haricinde Sadri Ertem ‘Step’ adında bir roman, Ethem Ziya ise ‘Yosma’ adında bir roman hazırladığı belirtir ama Reşat Nuri, Kemal Tahir’e bir türlü cevap vermez. “Ankete tövbeliyim,” der. Çok sıkışınca, “Bir dakika müsaade et, şimdi geleceğim,” der ve kaçar. Kemal Tahir boş boş oturup onu beklerken Yusuf Ziya’yla Orhan Seyfi onunla eğlenir.
Daha sonra irili ufaklı birkaç başlığın ardından ‘Eski Bir Avukat Katibinin Hatıraları’ başlıklı beş yazı daha göze çarpar. Kemal Tahir bu yazı dizisi için bir icra memuruyla beraber çeşitli yerlere gider ve orada gördüğü insanları, olayları yazar. Örneğin bir tanesinde bir adamı haczetmek için varlıklı bir eve giderler. Memur, icra mallarını tespit etmek için evin içinde gezerken neyi gösterse, kalfadan, “Onun değil,” cevabını alır. Nihayetinde de, “Onun bütün mevcudu, üzerinde ecnebi gümrüklerin muayene kağıtları yapışık iki boş bavulla bir sürü kitap,” der kalfa. Kemal Tahir de bunun üzerine adamı iç güveyi olarak adlandırır ve “iç güveysinden hallice” lafı üzerine ironik bir son yazar: “İç güveysi, iki boş bavulla, bir sürü kitap sahibi adam demek,” der.
‘BANA YAZIN GÜLHANE PARKI’NI SOR, KIŞIN ADLİYEYİ’
Bir başka seri de ‘Bir Hizmetçi İdarehanesinde Neler Gördüm’ ismini taşır. Kemal Tahir bu yazı dizisinde Yüksekkaldırım civarındaki bir dükkana girer. Pek çok kişiye hizmetçi gönderen bu yerde çalışan kızların durumlarını, kaça çalıştıklarını öğrenir. Ne var ki o dükkan sahibiyle konuşurken içeriye çalışan kızlar ve onlara iş veren insanlar girer çıkarlar. Genç kızlar “çok nazlı” olarak görülürler. En ufak bir şeyde işi bıraktıkları, anama babama gidiyorum diye çıkıp başka evde çalışmaya başladıkları söylenir. Ev sahipleri ise bu durum karşısında ne yapacaklarını bilemezler. Habire gelip yeni hizmetçi tutarlar.
‘Adliye Koridorlarında Bir Gün’ başlıklı yazıdaysa bizi aylak bir gençle tanıştırır Kemal Tahir. Sözümona Adliyeye dava haberi yapmaya gider ama orada tanıdığı ve ona yol yordam gösteren bir genç, en az davalar kadar ilginçtir. Kemal Tahir, önemli davalarla ilgilendiği için Ağır Ceza’yı sorar fakat genç, “Ağır Ceza’da bugün ehemmiyetli bir dava yok ki… Karı koca mahkemesi daha iyi,” der.
Böylece onu ve arkadaşlarını peşine takıp bu kısımdaki mahkeme salonlarını, o salonların önünde bekleşen avukatların özelliklerini, davaların konularını, davalıların tavırlarını anlatır da anlatır. Yandaki arkadaşı, bu kadar şeyi nasıl öğrendin, diye sorunca, “Bir buçuk senedir boştayım. Bana yazın Gülhane Parkı’nı sor, kışın adliyeyi… Yaz gelince yaylaya çıkar gibi Gülhane Parkı’na taşınıyorum. Kış bastırınca kışlığa dönüyoruz. Hazır kalorifer yanıyor. Bin türlü hikaye dinleye dinleye keyfime bakıyorum. Dava meselelerinde öyle usta oldum ki şimdi mahkemeye bir işim düşse alimallah değme avukatı cebimden çıkarırım,” der.
‘ESRAR, AFYON, RAKI ONLARDA’
Sonra, ‘Nasıl Eğleniyoruz’ adlı dört yazılık seride sinemaları, düğünleri, gazinoları ve barları anlatır Kemal Tahir. Dokuz yazıda da ülkemizin futbolunu masaya yatırıp federasyonun eksikliklerinden, futbolcuların şevksizliklerinden ve yatırımın az oluşundan şikayet eder.
Bu gibi yazı dizilerinin yanında Kemal Tahir sokağı çok iyi bildiğinden Sahaflar Çarşısı, Beyoğlu, Topkapı, Fatih Parkı, Galata, Kartal, çeşitli bekâr hanları, köprü altları, Haydarpaşa Garı gibi yerlere de girer çıkar ve oradaki yoksullarla, kaybetmişlerle, evsizlerle, dilencilerle ve suçlularla da konuşur.
Örneğin köprü altında iki büklüm bir vaziyette Osmanlıca yazılmış bir hendese (geometri) kitabı okuyan pejmürde bir adam görür, “Bizim köprü altı bir Einstein’a gebe,” diye düşünür ama adam onunla konuşmayınca ısrar etmez. Sonra yanına gelen bir çocuk ondan elindeki gazeteyi ister, okuyacağını söyler. Kemal Tahir ısrar edince, “Satıp ekmek alacağım,” der. Kemal Tahir onunla biraz sohbet ettikten sonra çocuğa para verir.
Onu gören başka biri pis pis sırıtır, “Yürü piç kurusu, işin iş, gündeliği doğrulttun,” der. Sonra Kemal Tahir’e buradaki hayatı anlatır. “Köprü altı başkadır. İstanbul’un hiçbir şeyi buraya benzemez. Bu, demin senden çeyreği koparan veletler yok mu, onlar bile buranın tadını almışlar. İçlerinde evli barklı olanlar bile burada yatar. Topladılar da şimdi çok görünmüyorlar. Hele havalar biraz düzelsin burası kopilden geçilmez. Zaman kötüledi. Hepsini kötü adamlar baştan çıkarıyorlar. Esrar, afyon, rakı onlarda. Bacak kadar olduklarına bakma, ne anasının gözleridir onlar.”
Kitapta buna benzer daha pek çok konu, pek çok insan, pek çok olay mevcut. Kemal Tahir’in ilk dönem gazete yazıları, sadece onu anlamak için değil 1930’ların İstanbul’u anlamak için de başvurulacak bir kaynak olarak görülebilir.
Meraklısına duyurulur!